18.04.2024, Perşembe
 
 
ENGLISH    
 
ANASAYFA
HAKKIMIZDA
ÜRÜNLERİMİZ
PAYDAŞLIĞIMIZ
ÖDÜLLERİMİZ
REFERANSLARIMIZ
İNSAN KAYNAKLARI
BİZE ULAŞIN


Kullanıcı Adı :
Şifre :
 
Untitled Document
PAYDAŞLIĞIMIZ - GÖRÜŞLER

Melek BAR ELMAS ; Bodrum ve Mavi Günler

Sevgili Merlin Dostları,
 
Geçen hafta size "nostaljik aidiyet tatili"mi yazacağıma söz vermiştim. Bugün ilk iş onu yapayım dedim.
 
Uzun sürdü yazıyı yazmam. Yazıyı bitirdiğimde, annem aklıma düştü, arayayım dedim. Sesi üzgündü, sordum: Annemim köyü Kızılağaç'ta yangın çıkmış.
 
Akrabaların çoğunun evi yanmış, yengemin zeytin yağı fabrikası, abimin zeytinliği kül olmuş. Şükür ölü yok...
 
Kızılağaç anılarım aklıma hücüm etti. Bir daha pek çok şeyi göremeyeceğim, ne yazık. Adaçayı yaptığımız ocağın yerinde şimdi kül yığını var.
 
İçim daraldı. Ev yapmak için yangın çıkarmak, Bodrum'un haksız kaderi.
 
Üzgün ve öfkeliyim. İnsanoğlunun sahip olma tutkusu bitmedikçe bu üzüntüler sürecek. Yangın ise devam ediyor...
 
Haftanız şenlensin diye başladım yazmaya, kusura bakmayın, bende şenlendirecek hal kalmadı. Umarım yazdıklarım işe yarar.
 
Hepinize yangınsız, kayıpsız ve neşe dolu günler diliyorum...
 
Sevgilerimle,
Melek BAR ELMAS
 
_________________________________________________________________________________
Bodrum
Mavi Günler
25-29 Haziran 2007
                                     
Neden Gittim ?

Bildiğiniz gibi ben Bodrumlu’yum ve üç yıldır memleketime gidemedim. Çok özledim, kısa da olsa gitmek istedim.
Bir yandan anılarımı tazelemek, bir yandan sevdiğim insanları görmek, öte yandan dinlenmek, yoğun geçen iki yılın ardından iyi geldi.
Hayatımda en sevdiğim renk olan turkuazı, yandaki doğal ortamında seyretmek, beni mutlu ediyor.


Geziye Dair…

Bodrum’u size anlatacak değilim. Çünkü sizin televizyonlarda, gazetelerde gördüğünüz ve yakından bildiğiniz Bodrum, benim Bodrum’um değil. O’nunla hiç tanışmak istemiyorum. Bu nedenle de bilmiyorum.
Ben annemin evinde kalır, ailemi ziyaret eder, Yalı Çiftlik’de denize girer, tekneyle Poyraz Limanı’na, Kara Ada’ya giderim. Yanda Kara Ada’nın yeni hali var: Havuzunu büyütmüşler, girişini paralı yapmışlar.
Cuma’ları sabahın erken saatlerinde pazara giderim. İstanbul’a getirmek için; sabun, kaba hamurlu, susamlı bademli incir, tulum peyniri, çökelek, kuru börülce, pava, peksimet, varsa taze incir, deniz börülcesi, pırasalı kereviz alırım. Annemin bahçesinden limon ve mandalin toplamak bu hazırlığın en eğlenceli kısmıdır.


Bir öğün Sakallı’da köfte yerim. Annemin klasikleri olan; pavayı, domates salatasını, börülce salatasını, saç böreğini, su böreğini, keşkeğini ve baklavasını yemeden dönmek istemem. Bir de fırsatını bulursam; küçük abimin pullu balığını, büyük abimin mangalda kanadını, Leman’ın balık köftesini, Emine’nin çökelekli kahvaltısını, Fatma Teyze’nin incirlerini, Kamuran Teyze’nin kalbura bastısını, Zehra Teyze’nin lokmasını, halamın eski çökeleceğini, Fatma yengemin yumurtalı kavurmasını, Ayşe yengemin kaba hamurlusunu, kaçırmam. (Bu gitmeler, gitme değil. Tam bir kilo alma haftası.)

Akşamları, annemin komşuları Fatma Teyze, Türkan Teyze ve Zehra Teyze ile sohbet eder, onların güncel konulardaki felsefi yorumlarını dinlerim.
Yeğenlerimle çökertmeyi söyler, gelinlerle demircilerde oynarım.
Eğlence bitip, gece yarılanınca, hava serinler. Sonra canlarımı yanıma alır, İskele Caddesi’nde, akrabaların dükkanlarına gözatar (bu yıl Bodrum sandaletlerine iğne oyası süsler takmışlar, çok hoş olmuş), merhabalaşırım. Oradan Azmakbaşı’na uzanır, okulumun bahçesinde yazları açılan kitap fuarını gezer, bir iki kitap alırım. Ardından; canlarım, kitaplarım ve ben, Penguen’de „bal-badem“ dondurma yer, baba evimize döneriz.
Geceyi annemin ayazmasında, yıldızların altında, serin meltem rüzgarının getirdiği düşüncelerle kapatır, annemim yaşıyor olmasına şükreder, huzur içinde uykuya dalarım.
Bu kez de aynı şeyleri yaptım. Annem hayatta olduğu sürece de yapmak istiyorum...
Gezide Beni Etkileyenler…

Sakallı (Ali Doksan’ın Yeri)

Sakallı, bir iş lokantası. 1945 yılında kurulmuş. Benim çocukluğumda dükkan İskele Caddesi’nin girişindeydi. Şimdi PTT’nin karşısında.
Lokantanın köftesi ünlüdür. Şişe sarılmış köfteler, kömür ateşinde pişirilir, yanında soğan, domates ve ızgara biberle (şimdilerde pilav eklemişler), tabakta ya da ekmek arası servis edilir. Şimdiye kadar ben başka hiçbir yerde bu lezzette şişte köfte yemedim.
Çocukluğumda, iyi bir not aldığımda ya da önemli bir şey yaptığımda babam ödül olarak beni Sakallı’ya götürürdü. Birlikte köfte yer, ayran içerdik. Dükkanın sahibi Sakallı Mustafa, uzun boylu, güler yüzlü, çok temiz bir adamdı. Ocağın başında köfteleri kendisi pişirir, çocuklar servis yapardı. Ne zaman gitsek, nedenini kestirdiğinden olsa gerek bana hep bir köfte fazla koyar “bu da benden” derdi.
Şimdi dükkanı oğlu Ali Doksan işletiyor. Gittiğimizde oradaydı. Arkadaşlarıyla Cevat Şakir’in kızından, Tevfik Fikret’ten konuşuyorlardı. Güncel Bodrum’a inat, babasından kalma işinin başında, babası gibi yaşıyor, bilenleriyle dolu dükkanında hayatı yorumluyordu.
Lezzeti, görüntüden önemli buluyorsanız, mutlaka gidin.
Tekne İsimleri
Bodrum’da kadınlar önemsenir ve karar hakkı vardır. Bu nedenle olsa gerek, tekne isimleri ya kız çocukların adından ya da lakaplardan oluşur. Kız çocuk bir tane, tekne sayısı daha fazla ise, teknelerin adına numaralar eklenir. Babamın üç teknesi vardı: Melek, Melek 2, Arif. Arif; abim için yaptırılmış ve adı da aynen korunmuştu.
Çıktığımız tekne gezisinde, teknenin adı Aslıhan 5’di.
Şansımıza teknenin sahibi ailesini de getirmiş. Yandaki pembe bikinili bızdık, Aslıhan’ın ta kendisi. Sevimli, güleryüzlü ve konuşkan. Tipik bir Bodrum kızı…
Kendi çocukluğuma götürdü beni.
Babasının dümende olmasının verdiği güvenle, nenesinin hoşgörülü koruması altında, huzur dolu ve şendi. Bol bol sohbet ettik. Bize tüm marifetlerini gösterdi. Nenesi ile dedemi andık. Kızlığında dedemden iplik alırmış. “İşlediğim yastıklar, yemeniler hala duruyor. Veysel amca rahmetlik, çok sağlam yumaklar satardı. Şimdi nerde o eski yumaklar…” diye dert yandı. 

Eski geleneğin devam ettiğini görmek, beni çok sevindirdi. Aslıhan’da kendimi, gördüm. Aslıhan da, geleceğine bakarmış gibi baktı (gibi geldi) bana…
Bu yıl tekne gezisi, kişi başı 25 YTL olarak belirlenmiş. İçinde öğle yemeği ve akşam üzeri meyve ya da çay servisi dahil. Teknecilerin oluşturduğu birlik, gezileri ve tekneleri organize ediyor. Tekneler bakımlı ve güzel. Yemekler ise makul. Bir de bangır müzik olmasa…
Yine de tekneyle gezmeden Bodrum’a gittim denemez…
Lacileri Çekmiş, Gümüşleri Takmış Bodrum Denizi

Bodrum’un denizi tuzludur. Marmara’ya alışık olanlar kendisini turşu kavanozuna düşmüş gibi hisseder. Bizler ise Marmara’da yüzmekle, leğende yüzmek arasındaki farkı anlamakta güçlük çekeriz.

Çocukluğumda teknenin burnunda oturmayı çok severdim. Ayaklarımı demirin kenarından sallandırır, dalgaların teknenin burnuna ve ayaklarıma çarpmasına bayılırdım. Tekne, dalgaları yara yara giderken, denizin üzerindeki yakamozlar gözümü alır, derin, koyu lacivert deniz beni alır götürürdü.

Zaman zaman yunuslar tekneyle yarışırdı. Babam onlarla oynamayı sever, biraz gaz verip onları geçer, onlar hırslanıp atlaya atlaya yüzerken, aniden gazı keser, onları şaşırtırdı. Onlar da şen sesleriyle söylenir, adil bir yarış için tekneyi beklerdi.
Bu doğal ortam, insanın ne kadar küçük ve önemsiz olduğunu hatırlatır, içimi sonsuzluğun bilinmezliği sarardı.
Böyle anlarda denizin ne kadar ciddi olduğunu düşünür; güleryüzlü, ciddi, özgür, yaşam ve sevgi dolu bir hayatın önemini, küçücük aklımla yüreğimin derinlerinde hissederdim. Deniz ve yunus balıklarıyla konuşur, onlardan sonsuzluğun sırlarını benimle paylaşmalarını dilerdim.
Kişiliğimin görüntüsüyle yine karşılaştım. Çocuklarımla paylaştım. Kızım resmini çekti. Ben de yazıma ekledim.
Gezide Aklıma Takılanlar…
1974 yılından bu yana Bodrum’a sadece tatillerde ve fırsat buldukça gidiyorum. Benim çocukluğumda Bodrum, anonim dizeler şöyle tanımlanmıştı:
Bodrum; iki dükkan bir fırın,
Peynir ekmek yiye yiye,
Ne ağız kaldı ne burun.
Bodrum, ülkenin ücra bir köşesinde kalmış minicik bir kasabaydı. Geçim ise mandalin ve balıkçılıktan sağlanırdı. Yolları çok kötüydü. Avram Yokuşu’nu aşabilen Bodrum’a gelebilirdi. Bu nedenle karayoluyla gelen giden pek olmaz, sadece kuğu gibi gemilerle yabancılar kaleyi görmeye gelirdi. O zamanlar italyanlar ve ingilizler daha çok gelirdi. Benim öğrendiğim ilk yabancı kelimeler, hem italyanca hem de ingilizce rakamlardı. Bir yandan malımızı satmaya, bir yandan da malımızı korumaya çalışırdık. Lüks gemilerde, şık kıyafetlerle gezen turistler, nedense dükkandan bir şey çalmayı marifet sayardı. Çocuk halimle, bir sattıysam, bir çaldırır, gün sonunda zarar eden hep biz olurduk.
Bodrum halkı felsefeye düşkündür. Sohbeti sever. Kendi içerisinde zengin ve eğlenceli bir dille konuşur, hayata komik bakar ve genellikle mutludur. Öfkesi, yağmurları gibi deli sepkendir, çabuk geçer ve ardından güneş açar. Güneş vurduğunda pırlanta gibi parlayan yağmur damlalarına benzer mutlulukları.
Eskiden; sevdiklerine “mayam”, yalancıya “kurusıkı”, yersiz cesaret gösterene “çeyrek efe”, evin girişine “gedik”, simide “gevrek”, bir işi yerinde yapmayı tanımlamak için “allar yakışırken, eller bakışırken” derlerdi. Her cümlenin sonu “gari” ile biter, sanki aceleleri varmış gibi hızlı konuşur ve hızlı yürürlerdi. Canları sıkıldı mı “hadi gari” der, zeytin ellemeyi (toplamak) şenliğe çevirirlerdi. Yazları “ıscaklar” bastırınca kuzularını denize sokar, kışları yün eğirirlerdi. Kış gecelerinde masalımsı öyküler anlatılır, deniz kızlarıyla yaşadıkları aşk maceraları paylaşılırdı.
Herkesin bir lakabı vardı. Bizim tarih hocasına “hey yavrum hey”, annemim sülalesine “toplar”, babamın sülasine ise “Veyseller” denirdi.
O zamanlar, “Akvaryum”un adı “Ada Boğazı”, “Zeki Müren Koyu”nun adı “Bardakçı Koyu”, “Halikarnas Mahallesi”nin adı “Giritli Mahalle”si idi. Henüz “Zeytinli Kahve”nin yerine Rixos Oteli yapılmamıştı.
Her gittiğimde bunların giderek azaldığını görmek beni yaralıyor. Artık çocuklar lehçeli konuşmuyor, semtlerin ismi değişti. Mis gibi deniz, balık, limon ve mandalin kokan Bodrum, şimdilerde döner, güneş kremi ve ter kokuyor.
Bunları görmeye katlanamadığımdan, uzun bir zamandır sizlerin bildiği Bodrum’a gitmiyorum. Eski Bodrum’umu bulacağım yerlerde geziyorum. Bunlar da giderek azalıyor.
Genellikle değişimlere hızlı uyum sağlarım. Buna rağmen memleketim söz konusu olunca, baş edemediğim tutuculuğum, kıskançlığın kanatlarında, anılarımla işbirliği yaparak, değişime savaş açıyor. Bodrum’dan her ayrılışımda, yüreğimde eskiye onulmaz bir özlem, boğazımda kördüğüm hasret, gözlerim buğulu, sevdiklerimle Yokuşbaşı’nda helalleşiyorum.
 
Melek BAR ELMAS
07 Temmuz 2007
 
Esin KOCA ÖZSOY
Melek BAR ELMAS ; Bodrum ve Mavi Günler
Melek BAR ELMAS ; İstanbul Bilişim Kongresi
Melek BAR ELMAS ; GPRS'den Veri Aktarımı
Melek BAR ELMAS ; OT/ VT (Otomatik Tanıma/ Veri Toplama)
Melek BAR ELMAS ; Windows Vista Nedir ?
Esin KOCA ÖZSOY
Melek BAR ELMAS ; Bluetooth Nedir ?
Erdal BAHÇIVAN
Esin KOCA ÖZSOY
Esin KOCA ÖZSOY
Mustafa KOÇ
Melek BAR ELMAS
Esin KOCA ÖZSOY
Melek BAR ELMAS
Melek BAR ELMAS
Birkan SUNAR
Esin KOCA ÖZSOY
Ömer GÖRENER
Sibel DEMİR
Esin KOCA ÖZSOY
Dr. Feryal MENEMENLİ
UNO
Sibel KUTMAN
Ömer GÖRENER

 

Neden Yazılım Devi Olamadık ? (Melek BAR ELMAS)
Genel Müdürümüz Melek BAR ELMAS TRT Televizyonuna "Üretimden Kalkınmaya" programına konuk konuşmacı olarak katıldı...
Melek BAR ELMAS "RADYO PINK"te...(22 ve 24 Nisan 2007 tarihlerinde)
İnternet ortamında "Destek Hizmetlerimiz" başladı. 02.10.2006
"Türkiye Bilgisayar Yazılım Meclisi" oluşturuldu.
KAGİDER'in ikinci üye Workshop'u 28 Mart 2007 tarihinde Genel Müdürümüz Melek BAR ELMAS'ın da katılımıyla gerçekleşti.
Alem Dergisi (21.03.2007) KAGİDER'de Görev Değişimi
Pazarola Dergisi : "Ödül, Gurur, Bilgisayar, Poğaça" Şubat 2007
Ücretsiz "Temel MS Excel" seminerimizi gerçekleştirdik. 31 Ocak 2007
Ücretsiz "Temel MS Windows" seminerimizi gerçekleştirdik. 10 Ocak 2007
İşte "Akıl İşleri" GLOBAL Aralık 2006
© Copyright MERLİN BİLGİSAYAR 2005