20.04.2024, Cumartesi
 
 
ENGLISH    
 
ANASAYFA
HAKKIMIZDA
ÜRÜNLERİMİZ
PAYDAŞLIĞIMIZ
ÖDÜLLERİMİZ
REFERANSLARIMIZ
İNSAN KAYNAKLARI
BİZE ULAŞIN


Kullanıcı Adı :
Şifre :
 
BİZDEN HABERLER

Çocuğum ve Ben Dergisinde Melek BAR ELMAS İle Yapılan Söyleşi

 

Başarılı iş kadını, örnek anne: Melek Bar Elmas

Eğer bilgisayar yazılımlarıyla ilgilenmiyorsanız veya satış otomasyonu gerektiren bir işte çalışmıyorsanız Merlin’i ve SuperMIRACLE’ı duymamış ve dolayısıyla “işkadını” Melek Bar Elmas’ı tanımıyor olabilirsiniz. Ama sektörüne kazandırdığı ürünlerle birçok ödül almış başarılı bir iş kadınının, son derece yoğun iş temposu içinde kariyerine devam ederken aynı zamanda iki çocuğunu nasıl büyüttüğünü öğrenmek isterseniz, 13 yaşındaki Cansu ve 9 yaşındaki Cankut’un “annesi” Melek Bar Elmas’la bu söyleşiyi okuyarak tanışmamız gerekiyor.

 

 

Bize kendinizi tanıtır mısınız?

1960 İzmir doğumluyum; aslen de Bodrumluyum. İlkokulun büyük bölümünü İzmir’de, ortaokulu Bodrum’da okudum. Liseyi Manisa Öğretmen Okulu’nda ama öğretmen olmamak üzere okudum. Hacettepe Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Türkiye’de bu alanda ilk kez 1977 yılında başlayan eğitimin mezunlarındanım. Mezun olduktan sonra uzun süre özel sektörde çalıştım. 1990 yılından bu yana da kendi şirketimizde çalışmalarıma devam ediyorum.

Bilgisayarın çok da tanınmadığı 70’li yıllarda sizi bilgisayar mühendisliğine yönlendiren şey neydi?

Üniversite sınavına hazırlanıncaya kadar ana olarak belirlediğim konu mühendislikti. Çünkü üretmeyi, bir şeyler yapmayı ve yaptıklarımın sonuçlarını yaşarken görmeyi seviyorum. Benim üniversiteye girdiğim 1977 yılında bilgisayarın sadece ismi biliniyordu. Bir de Uzay Yolu’nda Mr. Spock’la konuşan bir bilgisayar vardı. Benim de bilgisayar kelimesinden anladığım ve bağlantı kurduğum tek şey buydu. Lise son sınıfta matematik okumama rağmen okulun felsefe dersi hocasını çok severdim. Nöbetçi olduğu bir gün sınıfımıza geldi. Ben de kendisine “hocam hangi bölümü tavsiye edersiniz?” diye sordum. “Bu sene açılan iki yeni bölüm var, birisi tekstil mühendisliği, diğeri de bilgisayar mühendisliği. Ben her iki mesleğin de gelecek için önünün açık olduğunu düşünüyorum.” dedi. Tekstil bana daha çok renk ve desenleri hatırlattığı ve hala çöp adam çizen benim el marifetlerim çok fazla olmadığı için bilgi saymak ve matematik bana daha çekici geldi. Yani tamamen felsefe hocamın tavsiyesiyle ilk tercihime bilgisayar mühendisliği yazdım ve kazandım. Sanırım şimdi de hala var ama o zamanlar aileler çocukları doktor olsun isterlerdi. Kazandığım gün puanlarına yazık ettin diye evde neredeyse yas tutuldu. Ama ben istediğim mesleği, severek yaptığım için çok mutluyum.

 

Çok yoğun bir tempoyla çalışır ve yükselen bir trendde kariyerinize devam ederken çocuklar nasıl dahil oldu hayatınıza?

Ben insanın hayatı doğru algılaması gerektiğini düşünüyorum. Doğanın bize bir dişi olarak verdiği birtakım haklar var. Çocuk sahibi olmak da bu hakların en önemlisi ve bence her dişi bu hakkını en az bir kez kullanmalı. Çünkü bu gerçekten çok özel ve çok keyifli bir hak. Eğer hayatı doğal akışına bırakırsanız evlilik ya da çocuğunuzun olması çok doğal şeyler. Burada da zannediyorum bakış açısı önemli. Ben hiçbir zaman ne evliliğimi ne de çocuklarımı hayatımda en önemli sorunları oluşturacak ya da benim vaktimin çok büyük bir bölümünü alacak bir olay olarak algılamadım. Mesela oğlum 6 aylıkken mavi yolculuğa çıktığımda herkes bana “teknede çocuk nasıl olur ?” dedi, bence çok güzel oldu. Ve çocuklarım olduktan sonra şunu da çok net gördüm ki, hayattaki hiçbir başarı çocuğun yerini dolduramaz.

 

Cansu’nun doğduğu 1990 yılına geri dönüp biraz o dönemi anlatır mısınız?

Aslında çok planlı, programlı bir hamilelik değildi. İki çocuğum da sürpriz yaptı. Ve ben sürprizle gelen çocukların çok keyifli çocuklar olduklarına inanıyorum. Bir kere hayatı zorlayarak geldikleri için hayata çok yapışık oluyorlar. Çok yoğun bir iş hayatım vardı. Hamileliğimde de çalıştım, işten geldim ve doğuma gittim. Doğumdan sonra ben yokken çocuklarıma baktığı için benim gündüz annesi dediğim yardımcı bir bayan vardı. Fakat ilk ayda şunu fark ettim ki, ben bu tempoyla çalışarak bu çocukla ilgilenemeyeceğim. Bütün kadınlar doğumla birlikte hayatı sorgular. Erkeklerde askerlik, kadınlarda da doğum, hayatı sorgulamak için en iyi zamandır. Ben de ben bu çocuğa gündüz annesi için mi yaptım, kendim için mi? Diye sorguladım kendi kendimi. Ve çocuğuma daha çok zaman ayırmak istediğime karar vererek kariyerimin tepelerindeyken ani bir kararla bir şahıs şirketi kurup, serbest danışmanlık yapmak üzere ayrıldım işten. Bana “kariyerini mahvediyorsun” diyenlere “bu benim hayatımda çok önemli bir dönem ve ben bu dönemi tadıyla yaşamak” istiyorum dedim. Şirketimi kurup serbest çalışmaya başladım. Bir gün yine bir iş görüşmesine gitmek üzere kapıdan çıkarken o zaman 7 aylık olan Cansu’ya “gel anneye bir şans öpücüğü ver” dedim. Emekleyerek geldi ve bana çok içten bir öpücük kondurdu. O gün gittiğim iş görüşmesinde bugünkü ürünümüz Miracle’ın temeli atıldı. Zaten onun için adı Miracle; gerçekten mucize gibi bir şey, bir şans öpücüğü alıyorsunuz ve o gün size Türkiye’de ilk defa uygulanacak bir projenin teklifi geliyor. Proje ve ekip büyüyünce bu şirket anonim şirket olmalı dedik ve A.Ş. olarak Merlin kuruldu. O yıllarda da oğluma hamile kaldım. Her hamilelik çok büyük bir keyif ve merak. Özellikle ilk çocukta sorunlarını daha iyi anlamak ve ilk acemiliğimi kendi hemcinsimde gidermek için kız istiyordum. İkinciyi de erkek. İstediğim gibi oldu; ikisi de sürpriz yaptı ama benim istediğim sürprizler oldu.

 

Hem başarılı bir iş kadını hem de iyi bir anne olarak çalışan annelere neler öneriyorsunuz?

Karı-koca ilişkisinin çok önemli olduğuna inanıyorum. Eşler arasındaki ilişkinin temel olarak bir saygı üzerine oturtulması ve her iki tarafın birbirinin kariyerine saygı duyması çok önemli. Yani eşler birbirine engel değil de destek olan bir ilişki yaratmalı. Birinci etap bu ama çocuk konusuna gelince bu konudaki en önemli şey düzenli bir platform yaratılması. Çocuklarınızı emanet edeceğiniz kişinin seçimi çok önemli. Ben kendime çok iyi bir sağ kol buldum, 10 yıldır aynı bayanla birlikteyiz. Bunun yanında özellikle çocuklar küçükken anneanneden, babaanneden de destek aldık. Eviniz kalabalıklaşıyor ama bu konuda biraz özveride bulunabilirseniz çocuklar huzurlu bir ortamda büyüyorlar. Sizin olmadığınız zamanlarda sizin yapabileceğiniz her şeyi yapabilecek bir ekip olması ve ekibinizi düzgün tutmanız önemli. Tüm bunların ötesinde bazı konularda önceliklerin de iyi seçilmesi gerekiyor. Kariyer önemli ama benim için çocuklarım çok daha önemli. Prensip olarak hafta sonları çalışmıyorum ve akşam 8’den sonra evimde olmaya çalışıyorum. Bir de özellikle iş hayatında karşı tarafın zorlamalarına “hayır” diyememek bazen sıkıntı yaratabiliyor. Oysa hayatınızın kontrolünün sizde olduğunu unutmazsanız ve yeri geldiğinde gerekçenizi sağlam temeller üzerinde karşınızdakine sunarak “hayır” diyebilirseniz, kariyerinizde herhangi bir zedelenmeyle karşılaşmadan ilerliyorsunuz. Bu ev için de geçerli. Bir arkadaşımın çocuğu ilkokul birinci sınıfa giderken Cansu anaokuluna gidiyordu. Ne zaman görsem arkadaşım ders çalışıyor; “sen ilkokuldan mezun oldun, şimdi sıra onda; sen niye sürekli ders çalışıyorsun?” dedim. “Cansu başlasın sen de göreceksin” dedi. Cansu ilkokula başlamadan bir gün önce ona “ben çalışan bir kadınım, bütün günü seninle geçirmem mümkün değil ve akşamları da ben başka şeyler yapmak istiyorum, kitap okumak istiyorum. Ama sen ben gelene kadar derslerini bitirirsen, yaptıkların doğru mu diye kontrol edebilirim” dedim. Şu anda Cankut ilkokul 2’ye gidiyor Cansu da orta 2’ye, bugüne kadar hiç onların ödevini yapmadım ve asla ders çalışmadım onlarla. Çünkü bu benim değil, onların sorumluluğu. Bu da bir çeşit “hayır” diyebilmek. Zaman zaman öğretmenler “çocuklarınızı evde çalıştırın” diye baskı yaptıklarında onlara da aynı şeyi söylüyorum. “Ben çocuklarımla, sizin okulda öğretmediğiniz şeyleri yapmak istiyorum evimde. Aramızda iş bölümü yapalım, siz benim yaptıklarıma karışmayın, ben de sizin yaptıklarınıza” diyorum. Önceliklerinizi ve nerede durmanız ya da durdurmanız gerektiğini bilirseniz çocuklarınızı hiçbir sorun yaşamadan ve çok rahat büyüteceğinize yürekten inanıyorum. Eğer ben erken çocuk sahibi olsaydım 2 değil üç, dört çocuk yapardım.

 

Çocuklarınızla mümkün olduğunca birlikte zaman geçirmeye dikkat ediyorsunuz anladığım kadarıyla?

Çocuğun kişiliğinin temel çatısı ilk 7 yaşına kadar oluşuyor. Hatta bilimsel olarak bu yaş 3. Bu süreç içerisinde verebildiğinizin maksimumunu vermeye çalışmalısınız. Çünkü ondan sonra zaten sizin çok alternatifiniz var. Arkadaşı oluyor, okulu oluyor, öğretmenleri, televizyon oluyor. Yani sizin dışınızda öğreneceği ve etkileneceği çok fazla malzemeyle rekabet etmek durumundasınız. O yüzden bu dönemde sadece annenin değil, eşit olarak babanın da çocuklarla doğru ve iyi zaman harcaması kişilik altyapısının oluşturulması için çok önemli. Ailesiyle yeterince kaliteli zaman geçirenler özgüvenleri yerinde, başarılı çocuklar oluyorlar. Ama kaliteli zamanın altını çiziyorum çünkü bütün gün çocuğuyla beraber olan ama hiç iletişim kurmayan aileler olduğunu biliyorum. Beraber geçirdiğiniz zaman az olabilir ama önemli olan o zamanın içeriği ve niteliği. Ama sadece bunlar için vakit geçirmiyorum çocuklarımla, ben de çok büyük keyif alıyorum. Günlük sıkıntılardan kurtulup, enerji dolduğumu hissediyorum. Bu iki taraflı bir kazanç bence.

 

Çocuklar için iş yaşantınızı kendi isteğinizle değiştirmişsiniz ama farkında olmadan dünyaya bakış açınız da değişti mi?

Çok uzun bir zaman çocuklardan sonra bende hiçbir değişiklik olmadığını düşündüm. Ama bir gün yanımda çalışan birisi “farkında mısınız Melek Hanım, siz çocuğunuz olduktan sonra çok daha hoşgörülü oldunuz” dedi. Bu cümle beni çok etkiledi. Sonra oturup sorguladığımda şunu gördüm, önceliklerim konusunda çok şey değişmiş. Çocuklar olmadan önce işimde çok fazla zaman harcıyordum, işin önemi azaldı hayatımda. Başarı kavramım çok farklılaştı. Artık dünyevi şeyleri çok önemsemiyorum. Bir de eskisine göre çok daha sabırlı ve hoşgörülüyüm.

 

Eğer iş hayatınızda değişiklik yapmak yerine tamamen ayrılsaydınız neler farklı olurdu?

Ben böyle bir karar almazdım Çünkü kişinin birey olarak da isteklerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben bütün çocukluğu boyunca mühendis olmak isteyen, ürün üretmek isteyen birisi olarak böyle bir fedakarlık yapsaydım ne kendime ne de çocuklarıma çok faydam olmazdı. Bunu çok net biliyorum çünkü çok istediğiniz bir şeyi yapmıyor olmak büyük bir engellenmişlik duygusu yaratır. Bu engellenmişlik duygusuyla da ister istemez çocuklarıma beni bu işten alıkoydukları için öfke duyardım. Eğer aile mutluysa çocuklarına mutluluk verebiliyor. Siz mutlu değilseniz, kendinizi huzurlu, memnun ve iç huzura kavuşmuş hissetmiyorsanız bu çocuklarınıza da yansıyor. Ben birey olarak bunu yapamazdım ama “bunu yapabilenlere gıptayla bakabiliyor musunuz?” derseniz cevabım “evet” olur. Onların çocuklarıyla çok daha hoş ve uzun zamanlar geçirebildiklerini biliyorum. Ama insanın birey olarak kendisini çok iyi tanıması gerekiyor. Kimi insan çalışmasa da evinde mutlu olabilir. Ama ben üretmezsem mutlu olamadığımı biliyorum. Bu nedenle benim için ikisini bir arada yürütmek daha doğru. Sonuçta bu bireysel bir karar. Kişi kendi özüne bakmalı. Eğer bu haliyle de mutlu olabiliyorsa çocuklarıyla uzun uzun vakit geçirebilmesi güzel ama aslında bu süreler de sanıldığı kadar uzun değil. Çünkü çocuklar 7 yaşından sonra okula gidiyorlar ve ondan sonra isteseniz de okul saatleri içinde onunla beraber olamıyorsunuz.

 

Anneanneler ve babaannelerin, çalışan annelerin hayatındaki rolü daha farklıdır. Sizde bu durum nasıl yaşandı?

Eğer hayatı “herkes” kendi içinde bir bütündür ve bütün içerisinde her türlü kararı insanlar aslında iyi olsun diye yapıyorlar” diye algılar ve “burada bir niyet kötülüğü yok; o öyle bir kültür almış, öyle bir eğitimden geçmiş ve bunun iyi olduğunu düşündüğü için öyle yapıyor diye” düşünürseniz bu konu sorun olmaktan çıkıyor. Tabii ki farklılıklar oluyor, sizin vermek istediğiniz mesajla belki annenizin, belki kayınvalidenizin vermek istediği mesaj farklılaşabiliyor. Ben bu durumda hep şunu tercih ettim: “Anlıyorum, saygı duyuyorum, sen bunu şu nedenle yapmayı düşünüyorsun, evet senin bakış açından bu böyle gözüküyor ama benim bakış açımdan da bu böyle gözüküyor” diyorum ve kendi fikrimi net ve somut olarak ortaya koyuyorum. Bu fikirlerimi her dönemde çocuklarımla da paylaştım. “Çocuklar anlamaz” türünden laflara hiç inanmıyorum ben. Bu konuda Cansu’yla ilgili çok ilginç bir hikayem var. Cansu her gece saat 3-4 gibi kalkıp emen bir çocuktu. Çok yoğun bir iş tempom vardı ve bir gece Cansu’yu emzirirken “Cansu biliyor musun sen böyle gece kalkınca ben çok daha fazla yoruluyorum” dedim. Bunu söylediğimde Cansu henüz 8 aylıktı ama ertesi gün ve ondan sonraki günlerde bir daha geceleri kalkmadı. Yani çocuğunuzla her yaşta her şeyi konuşabilirsiniz. Yeter ki onun anlayacağı dilde konuşun. Fikirlerimi çocuklarımla hep paylaştım. Hangi davranışı kabul edip, hangisini etmeyeceklerine kendileri karar verdi. Bu onlarda öte yandan başka fikirlere karşı kendi fikirlerini savunma yeteneğini geliştirdi. Bazen ben kendi davranışımı düzelttim, bazen anneanneleri, babaanneleri düzeltti. Ama çocuklar onlar için neyin daha doğru olduğunu hep kendileri belirlediler. Bu yüzden bu konuda da büyük sıkıntılar yaşamadım.

 

Cansu ve Cankut’u yetiştirirken nelere dikkat ettiniz?

Bu soruyu ben de hamileyken kendi kendime sordum. Ben çocuğum için neler yapmalıyım diye düşünüp günlerce yazıp, çizdim ve sonunda 7 madde çıktı ortaya. Bir tanesi güven. Çocuğum hayata ve kendisine güvenmeli, öz güvenini oluşturmalıyım. Bir tanesi öğrenme sevgisi, yani benim çocuklarım bir şeyi öğrenirken mutluluk, heyecan duymalı, yeni şeylere kucak açabilmeli. Siz çocuklarınıza öğrenmeyi öğretebilirsiniz ama bütün bilgileri öğretemezsiniz. Çünkü her dakika bir yerlerde sizin de bilmediğiniz, bir yığın şey olup bitiyor. Öğrenmeyi öğrenmeliler diye düşündüm. Dürüst olmalarını yani hayatı dürüst algılayabilmelerini çok istiyordum. Mutlu olmalarını istiyordum ama yapmacık değil de yürekten gelen bir mutluluk. Bir de ne istediğini biliyor olmalarını ve ayaklarını yere sağlam basabilmelerini istiyordum. Bütün bu davranışlarımda yedi şeyi öğretebilecek mesajları verip vermediğime dikkat ettim.

 

Kolay mı bu mesajları vermek?

“Hadi çocuğum kitap oku” deyip siz televizyon seyrederseniz çocuk kitap okumayı sevmez. Önce siz okuyacaksınız ve ona heyecanlı geleceğini düşündüğünüz mesajları “biliyor musun, şöyle bir şey okudum çok hoş değil mi?” diye ortaya atacaksınız. Onların ne yapmasını istiyorsam önce ben öyle yapmaya çalıştım.

 

Onların dürüst olması için önce ben dürüst oldum. Mesela hiçbir zaman mutsuzluğumu onlardan gizlemedim. İşte sıkılıp evde mutlu anne maskemi takmadım. Çok özel bir şey yapmak gerekmiyor aslında. Siz bu 7 madde gibi davranırsanız her şey kendiliğinden gelişiyor. Çünkü zaten çocuklar anne babayı taklit ederek büyüyorlar ve siz onların ilk modelisiniz. Dolayısıyla öncelikle çocukları eğitmeyi bırakıp, kendimize dönüp ben doğru model miyim, bu mesajı doğru mu veriyorum diye düşünmek lazım. “Ben bilmem ki bu çocuk bunu nereden öğrendi?” diyenlere çok şaşırırım ben; nereden öğrenecek, senden, benden, sağdan soldan yani bizden öğrendi... Çocuklarımda bir şeyler yanlış gidiyorsa önce kendime dönerim ve “ben burada yanlış bir mesaj mı verdim?” diye düşünüyorum. Ama her şeyi kendime yüklemek istemem, şunu da biliyorum ki herkes kendi seçtiği hayatı yaşıyor ve karşı taraf almadıktan sonra sizin örnek olmanızın hiçbir anlamı yok. Siz örnek olacak davranışlar sergileyebilirsiniz ama bu davranışlarınızı örnek alıp almamak karşıdakinin tercihidir.

Bu özellikleri onlara kazandırırken hayaller da kuruyor musunuz hiç?

Hayal kurmamaya çok özen gösteriyorum çünkü bu onların hayatı. Hayallerim değil ama isteklerim var. Şart değil ama eğer olursa çok sevinirim. İyi bir okulda okumaları, iyi bir evlilik yapmaları ve mutlaka çocuk sahibi olmaları. İş konusunda mutlu olacakları işi yapmaları gerektiğini düşünüyorum.

 

Çalışan hanımların eşlerine önerileriniz var mı?

Ben kendi eşime çok şey borçluyum çünkü muhteşem bir eş ve baba. Çocuklar, anne doğurdu diye değil, o aile istediği için dünyaya geliyorlar. Geçen gün okuduğum bir şey çok hoşuma gitti; anneler çocukları dünyaya getirirler ama sosyal doğumu babalar yapar diyordu. Emzirme dışında anne ne yapıyorsa baba da onu yapabilir. Yıkayabilir, yürüyüşe götürebilir, beslenmesine yardımcı olabilir. Burada paylaşmak, birbirini anlamak çok önemli. Şunu da çok net biliyorum ki eğer bunu babalar da yaparsa çok mutlu oluyorlar. Onlar için de sabahları keyifli bir çocuğun kahkahasıyla uyanmak çok keyifli. Onlar da bu keyfi kaçırmasınlar ve bunu eşleri için değil kendileri için yapsınlar. Zaman çok hızlı geçiyor. Onun için geri gelmeyen zamanların keyfini iyi çıkarmak lazım.

 

 

Neden Yazılım Devi Olamadık ? (Melek BAR ELMAS)
Genel Müdürümüz Melek BAR ELMAS TRT Televizyonuna "Üretimden Kalkınmaya" programına konuk konuşmacı olarak katıldı...
Melek BAR ELMAS "RADYO PINK"te...(22 ve 24 Nisan 2007 tarihlerinde)
İnternet ortamında "Destek Hizmetlerimiz" başladı. 02.10.2006
"Türkiye Bilgisayar Yazılım Meclisi" oluşturuldu.
KAGİDER'in ikinci üye Workshop'u 28 Mart 2007 tarihinde Genel Müdürümüz Melek BAR ELMAS'ın da katılımıyla gerçekleşti.
Alem Dergisi (21.03.2007) KAGİDER'de Görev Değişimi
Pazarola Dergisi : "Ödül, Gurur, Bilgisayar, Poğaça" Şubat 2007
Ücretsiz "Temel MS Excel" seminerimizi gerçekleştirdik. 31 Ocak 2007
Ücretsiz "Temel MS Windows" seminerimizi gerçekleştirdik. 10 Ocak 2007
İşte "Akıl İşleri" GLOBAL Aralık 2006
© Copyright MERLİN BİLGİSAYAR 2005