Neden Yazılım Devi Olamadık ?
Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği bölümünün kapısından adımımı attığım 1977 yılında, ilk tanışma toplantımızda mesleğimizin ne kadar önemli olduğu, bizlerin Türkiye’yi Bilgi Çağı’na taşıyacak insanlar olduğumuz, bölüm başkanımız Aydın KÖKSAL tarafından aklımızdan bir daha çıkmamacasına beynimize kazılmıştı.
O zamanlar gençtik, kendimizi kanıtlama sevdamız, sınavda elde ettiğimiz başarıyla birleşmiş, bilinmezliğin heyecanı aklımızı çelmişken, Sağolsun Aydın Hoca bize önemli bir misyon yüklemişti.
Bu nedenle çoğumuz dönemin siyasi hareketlerinden uzak durmuştuk. Ne de olsa biz yeni bir çağın temsilcileriydik, günlük işlerle uğraşmak bizi yolumuzdan saptırırdı :)
O toplantıdan çıktığımda nasıl heyecanlandığımı, gece boyunca heyecandan nasıl uyuyamadığımı dün gibi hatırlıyorum.
Mesleğe adım atmamın otuzuncu yılında geriye dönüp baktığımda, o günkü heyecanımı halen korusam da, pek çok şey yaptığımı bilsem de, Türkiye’yi yazılım merkezi yapamadığımızın üzüntüsünü hep duyarım.
Hindistan’ı, Japonya’yı biraz da kıskanarak izler, okuduğum her haberde “Biz neden yapamadık ? “ diye sormadan edemem.
Nasıl yaparız sorusunun cevabından önce, bugüne kadar neden yapamadık sorusunu cevaplarsak, geleceğimize daha bilinçli yön vereceğimize inanıyorum.
Yapamadık çünkü:
Devlet politikalarının eksikliği:
Başarıya ulaşmış ülkeler incelendiğinde, Bilişim alanında kamu yapılanmalarının olduğunu görüyoruz. Örneğin Hindistan’da Bilgi Bakanlığı var. SAP, Microsoft gibi yazılım devleri öncelikle kendi ülkelerinde palazlandılar ve desteklendiler.
Biz ise bırakın devlet politikasını, henüz yazılımımız kopyalandığında derdimizi anlatacağımız, bizi anlayacak ihtisas mahkemelerine bile sahip değiliz. Hukuk o kadar yavaş işliyor ki atı alan çoktan Üsküdar’ı geçiyor.
Kültürel Ön Yargılar:
Türkiye yabancı hayranlığından henüz kurtulabilmiş değil. Yerli yazılımlara ön yargıyla bakılıyor ve genel olarak tercih edilmiyor. Bu durumda benzer işlevleri yapan yabancı yazılımlar giderek yerel pazarı ele geçirirken yerli yazılım sektörü bir türlü büyüyemiyor.
Bir gün hiç unutmam, pek çok eksiği olduğunu bildiği halde yabancı yazılımı seçen bir müstakbel müşteri adayına sormuştum: “Neden bizi tercih etmediniz ?”
Verilen cevap bugün bile yüreğimi acıtır: “Özgeçmişimde bu yazılımı biliyor olmam kariyerime daha çok katkı sağlar.”
Bu nedenle yerli yazılım pazarına baktığınızda, yasal düzenlemelerin farklılığı nedeniyle muhasebe yazılımları pazarının en büyük paya sahip olduğunu görürsünüz.
İnsan Kaynağımızın Uluslararası Şirket Tutkusu:
Türkiye’de halen en popüler mesleklerden birisi bilgisayar mühendisliği. Bu nedenle de Türkiye’nin en akıllı çocuklarından bir grup, bu bölümü tercih ediyor. Meslekdaşlarımız ilk %3’lük dilimden çıkıyor.
Bu heyecan verici potansiyel, nedense eğitim süresi içerisinde, doğru kariyerin uluslararası şirketlerden geçtiği inancıyla eriyip gidiyor.
Çoğu Microsoft, IBM, Siemens gibi şirketlerin insan kaynakları havuzunda sırasını bekliyor. Oralara alınmasalar bile, kulakları olası haberi bekler, gözleri ilanları tararken, bulundukları şirketlerde verimli çalışamıyorlar.
Oysa ki uluslararası şirketlerin çoğunda üretim Türkiye’de yapılmıyor. Nice umutla bu şirketlere giren gençlerimiz, başkalarının yaptığını anlatmaya, satmaya ya da hatalarını raporlamaya çalışarak, üretimden kopup gidiyor. Mühendisliğin üretim demek olduğunu unutuyorlar.
Bunca talep karşısında, bu şirketler kendi ülkelerinde yapamayacakları kadar savruk bir insan kaynakları politikası izliyor. Bilgisayar mühendislerinin, veri girişi yaptığı günleri hatırlıyorum.
Kuşkusuz bazılarımız bu şirketlerde de çalışmalı. Buna karşılık üretme becerisi gelişmiş kişilerin, geleceklerini başka ülkelerde aramaları, beyin göçünün durdurulamaması, üretimimizi ve üretim kalitemizi olumsuz etkiliyor.
Bölünme:
Türk insanı, macerayı seviyor, birlikte iş yapma konusunda ise isteksiz. Bu özelliklere bir de son 20 yılın kolay para kazanma hevesi eklenince, yerinde duramıyor. Eh işimiz de buna müsait: Ne de olsa bir şirketin yıllarca uğraşarak ürettiği kaynak kodlar, bir CD’ye sığıyor.
Bir yerde çalışmaya başlayan genç, bir kaç yıl çalıştıktan, biraz övüldükten sonra, kendine abartılı bir güven duymaya başlıyor. Ardından kafasının uyuştuğu bir kaç kişiyle anlaşıp, benzer iş kolunda kendi şirketini kuruyor. Sonuç genellikle hüsran olsa da kalıcı dersler çıkmıyor.
Geçenlerde yaklaşık 15 yıllık bir şirketin eski çalışanları toplandı. Yaklaşık 200 kişiydiler ve aralarında 20 şirket sahibi vardı. Onları doğuran şirket ise bir kaç kez batıp çıkmıştı.
Bu olgu deneyim birikimini engellediği gibi, şirketlerin uluslararsı rekabet edebilir büyüklüğe ulaşmasını da engelliyor. Bu nedenle Türkiye’de çalışanı 100’ün üzerinde olan yazılım şirketi sayısı bir elin parmaklarını geçemiyor.
Oysa iki el bir araya gelse, samanlık seyran olmaz mı ?
Uzmanlaşmama ya da mesleksizlik:
Türkiye’de bir diğer sorun da uzmanlığın takdir ve tercih edilen bir durum olmaması. Kişiler bir çok şey bilmenin daha iyi olduğuna koşullanmış. Bu nedenle iş yerlerini okul olarak görme eğilimindeler.
Neden işten ayrıldınız sorusuna (%90) verilen cevap: “Artık öğreneceğim bir şey kalmamıştı.”
Oysa eğitim okullarda ve üretim için yapılır.
Gençlerimiz; sertifika koleksiyoncusuna dönmüş durumda.
Bir işe başlıyorlar, hemen kurslara gidiliyor. Sertifikalar alınıyor ve alınacak sertifika bittiğinde o iş yerinden istifa ediliyor. Ortalık bir çok sertifika sahibi olup da bir ürüne imza atmamış gençlerle dolu.
Bu konuda üniversitelerimize önemli görevler düşüyor. Eğer bir çocuğu meslek sahibi edemeden mezun ediyorsak, bu hepimizin sorumluluğu.
Bu durumun bir diğer sonucu da ürünün ömrü bittiğinde, şirketin de ömrünün bitmesi. Şirketler, uzmanlığa bir türlü yanaşmayan çalışanlarına o kadar çok eğitim yatırımı yapıyor ki, ürün yatırımına maddi, manevi gücü kalmıyor.
Kopya Yazılım ya da Etik Değerler:
Türkiye yakın zaman kadar kopya yazılım cennetiydi. Önemli bir yol alınsa da halen kopya yazılım sorunu devam ediyor. Hatta kullanıcıların gözünde, yazılım şirketi bir iş yapıp, CD’lere kopyalayarak haksız kazanç elde ediyor.
Bir müşterimiz bir gün “Kopyala kopyala sat. Bu olur mu ? Bunu ben de yaparım...” demişti de hırsımdan ne söyleyeceğimi bilememiştim.
Bedelsiz kullanılan ürünler, üretici firmana gelir kaybına, dolayısıyla da gelecek kaybına neden oluyor.
Sonuç:
30 yıl boyunca bu sorunlarla boğuşmaktan dev olamadık.
Eğer (ki bence mutlaka) bilişim alanında söz sahibi olmak istiyorsak, önce mevcut sorunlarımıza ortak akılla çözüm üretmeliyiz.
Ardından hangi alanda dev olacağımıza karar vermeli, bu amaç doğrultusunda birleşmeli, stratejik planımızı oluşturmalı ve hedefimize kilitlenmeliyiz.
Bundan gayrisi laf-ı güzaf...
Hocam, sizi hayal kırıklığına uğrattık.
Borçlarımız gibi bu sorunu da gelecek nesillere devrettiğimiz için üzgünüm. Keşke yapabilseydik...
Melek BAR ELMAS
17 Temmuz 2007
Genel Müdür
Merlin Bilgisayar Hizmetleri San. Ve Tic. A. Ş.
Not: Bu yazıyı; İstanbul Bilişim Kongresi Kurumsal Yazılım 2007 etkinlikleri kapsamında 9 Haziran 2007 tarihinde yapılan, “İnsan Gücümüz Türkiye’yi Nasıl Bir Yazılım Devine Dönüştürür ?” panelinde yaptığım konuşmayı temel alarak hazırladım.